Mısır yaprakları neden sararır ?

Sevecen

New member
Mısır Yaprakları Neden Sararır? Bir Tarlanın, Bir Köyün ve Bir Kalbin Hikâyesi

Bugün sizlerle biraz farklı bir şey paylaşmak istiyorum. Bu, sadece bir tarım sorusu değil; aynı zamanda bir hikâye. “Mısır yaprakları neden sararır?” sorusunu köyümüzün yaşlı çiftçisi Halil Usta sormuştu bir gün. Ama onun aradığı cevap, toprağın değil, hayatın içindeydi. İşte bu hikâye, o sorunun peşinden giden insanların, bir tarlanın ve bir köyün hikâyesi.

---

1. Bölüm: Sararan Tarlanın Sessizliği

Köyün girişinde, yaz güneşi altında uzanan geniş bir mısır tarlası vardı. Halil Usta sabahın erken saatinde tarlaya gittiğinde gördüğü manzara karşısında içi burkuldu.

Yapraklar sararmıştı. O yeşil canlılık gitmiş, yerini yorgun bir sarıya bırakmıştı.

Elini bir yaprağa sürdü, parmaklarının arasında toz gibi ufalanan bir kırıntı kaldı.

“Toprak küsmüş olmalı,” dedi kendi kendine.

Tam o sırada tarlanın yanına köyün gençlerinden Ali geldi. Üniversitede ziraat mühendisliği okuyordu ama tatil için köyüne dönmüştü.

Halil Usta ona dönüp sordu:

> “Söyle hele Ali, bu yapraklar neden sararıyor?”

Ali hemen eğildi, toprağı kokladı, birkaç yaprağı inceledi.

> “Azot eksikliği olabilir, Usta. Ya da fazla sulamadan kökler boğulmuş.”

Köyde her sorunun bir çözümü olduğuna inanan Ali, bu işi de teknik bir mesele gibi ele almıştı.

Ama Halil Usta gülümsedi:

> “Oğlum, bazen mısır değil, insan sararır da sebebini toprakta arar.”

Ali anlamadı, ama merakla dinlemeye devam etti.

---

2. Bölüm: Kadınların Gözünden Tarlanın Hali

O sırada köyün meydanında kadınlar harman zamanı için toplanmıştı. İçlerinden biri, Zeynep Ana, Halil Usta’nın tarlasına bakıp iç çekti:

> “Ah o mısırlar... Halil’in rahmetli eşi yaşarken ne güzeldi o tarla. Kadın eli değmeden bereket olmuyor.”

Bu cümle, tarladaki sararmış yapraklardan çok daha derin bir gerçeği anlatıyordu.

Kadınlar için o sararma sadece bitkinin değil, ilginin eksilişiydi.

Toprak, sevgiyle yoğrulmadığında, yaprakların sararması kaçınılmazdı.

Zeynep Ana’nın kızı Elif de oradaydı. Genç, duygusal, köyün “modern kızlarından” biri olarak biliniyordu.

Elif, “Baba tarlayla uğraşmaktan çok yalnızlaştı,” dedi.

Kadınlar başlarıyla onayladılar. Onlar için tarla bir geçim değil, bir bağdı.

Mısırın sararması, belki de o bağın zayıflamasının sembolüydü.

---

3. Bölüm: Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Sezisi

O akşam köy kahvesinde konu elbette tarlaydı.

Ali elinde not defteriyle geldi, herkesin dikkatini topladı.

> “Bakın,” dedi, “Azot gübresiyle takviye yaparsak, bir hafta içinde yeşillenme başlar. Ayrıca damla sulama sistemi kurmalıyız.”

Köydeki erkekler başlarıyla onayladı. Herkesin içinde bir “çözüm arama” isteği vardı.

Halil Usta sessizce dinledi. Sonra eliyle alnını sıvazladı:

> “İyi diyorsun Ali, ama her şeyi ölçüyle yapmak lazım. Toprağa fazlasını verirsen, o da boğulur.”

Bu sırada kapıdan Zeynep Ana girdi, sessizce bir çay söyledi ve lafa karıştı:

> “Belki de tarlanın değil, Halil’in içi sarardı. Bir zamandır kimseyle konuşmuyor, kimse ona nasılsın demiyor.”

Bir anlık sessizlik oldu.

Erkekler birbirine baktı.

Ali’nin gözleri yere düştü. O an fark etti ki, mısırın sararması bir hastalık değil, insani bir ihmalin yankısıydı.

---

4. Bölüm: Rüzgârın Getirdiği Cevap

Bir hafta sonra köydeki çocuklar mısır tarlasına koştu. Yaprakların bir kısmı yeniden yeşermeye başlamıştı.

Ali’nin getirdiği gübre işe yaramıştı ama Halil Usta’nın yüzündeki gülümseme başka bir sebeptendi.

Elif, sabah erkenden gelmiş, tarlaya su taşımış, yaprakları tek tek kontrol etmişti.

> “Toprağın konuşmasını dinledim,” dedi Elif, “Su isterken susuyormuş.”

Halil Usta o an bir şey fark etti:

Toprak da insan gibiydi.

İlgi görmediğinde, duygusal bir sessizliğe bürünüyordu.

Köydeki kadınlar artık her sabah tarlaya uğruyor, yapraklara dokunuyordu.

Erkekler de teknik çözümleri uyguluyor, planlama yapıyordu.

Mısırlar yeniden yeşerdi, çünkü köy birlikte öğrenmişti:

Yalnızca su değil, ilgi de hayat verir.

---

5. Bölüm: Forumda Başlayan Tartışma

Bu hikâyeyi burada paylaşmamın nedeni şu:

O günden sonra köyde herkes “Mısır yaprakları neden sararır?” sorusunu sadece tarımsal değil, insani bir soru olarak görmeye başladı.

Forumda da benzer bir tartışma başladı:

> “Bitkiler de duygular gibi mi davranır?”

> “Toprak ilgisizliği hisseder mi?”

> “Erkekler neden hep çözüm arar ama nedenini sormaz?”

> “Kadınlar neden önce anlamaya, sonra onarmaya çalışır?”

Kimi bilimsel açıklamalarla geldi, kimi duygusal hikâyeler paylaştı. Ama herkes aynı noktada buluştu:

Bir şey sararıyorsa, kökü susamıştır.

Bu kök bazen toprakta olur, bazen kalpte...

---

6. Bölüm: Sonbaharın Dersi

Köyde sonbahar geldiğinde mısırlar yeniden hasada hazırdı.

Halil Usta, tarlasının ortasında durdu, elinde bir mısır koçanı tuttu.

> “Sararmıştı ama ölmemişti,” dedi.

> “Tıpkı biz insanlar gibi; biraz ilgi, biraz sabır, yeniden yeşeririz.”

Ali şehre döndü ama her geldiğinde tarlaya uğramayı ihmal etmedi.

Elif ise köyde kaldı, kadınlarla birlikte “Yeşeren Eller” adında bir küçük kooperatif kurdu.

Her hasat zamanı çocuklara şu dersi anlatırlardı:

> “Mısır yaprakları neden sararır biliyor musun? Çünkü doğa, ilgisizliği affetmez.”

---

Sonuç: Sararan Yaprakların Sessiz Öğretisi

Bugün hâlâ bir mısır tarlasına baktığımda, aklıma o köy gelir.

Sararan yapraklar, aslında bize seslenir:

> “Beni dinle, beni anla, beni sev.”

Erkeklerin stratejisi ve çözümcülüğü olmadan hayat ilerlemez, ama kadınların şefkati olmadan yeşermez.

Tıpkı mısır yaprakları gibi: biri toprağı besler, diğeri ruhu.

Peki sizce, sararan yapraklar sadece bitkilerin mi habercisidir, yoksa bizim içimizdeki ilgisizliğin yankısı mı?